bugün

entry'ler (435)

takip edilesi bloglar

yes we can.

http://icantravel.blogspot.com/

ugg

"bir ayakkabıya 400-500 lira vericek kadar zenginim. yani herhangi birinden daha zenginim. öküz kadar olmaları ve çok kötü gözükmeleri umrumda değil. param var benim. ayrıca herkes gibi gözükmekte ve herkesin giydiğini giymekte hiçbir beis görmüyorum ve bundan çok hoşlanıyorum. "

deme aparatı. aferim çocuğum. aferim kızım.

sigmund freud

küçük erkek çocukların büyüdüklerinde makinist* ve şoför olmak istemelerinin sebebini araçlardaki ritmik hareket olduğunu açıklamıştır.
yok çekinmemiştir.

the alchemist

ben jonson'ın ilk 1610'da sahnelenen en ünlü komedi oyunlarından.
kapitalizmin yeni yeni gözünü kırptığı ingiltere'nin orta halli sınıfının para düşkünlüğünün, açgözlülüğünün, saçmalığının oyunu.
"wit" dolu, komiklik dolu, eski eski ingilizce sözcükler dolu.

bana bir şeyhler oluyor

"yaşamak, dedi, tek marifetiniz, biraz özen gösteriniz.."

murat seçkin

bugün ikinci sınıflara ilk dersinde, yaklaşık 46. dakikasında, herkes nefesinin tutmuşken, her kelimesinde desibeli azaltarak şöyle demiş harikuladenin fevkinde şahıs.:

aslında, içinizden bazıları, gizli gizli, ya da açık seçik,
entelektüel olmak istiyorsunuz..

kitap okumanın zararları

aslında birlikte mutlu olduğunuz ve günün nasıl geçtiğini anlamadığınız insanlarlaykenkenken, bir iki saniyeliğine bile olsa diyorum, insan okuduğu kitabın yanını özlüyor. özet ile, bırakamıyorsunuz.
bu aslında, tuhaf bir hal, 5 yaşında oyun oynarken anneyi birden özlemek gibi.

fuck you

şehirlerarası yolculuklarda bağır çağır söylenmesi makbul lily allen şarkısıdır. neden şehirlerarası yolculukta bilemiyorum, her şeyden biraz daha uzaklaştığın için belki, daha basit daha keyifli oluyor ya her şey, hah o yüzden. özellikle desibel yükseltilmesi gereken kısımlar şöyle bence;

"no one wants your opiniooooooooaaaaaaan!
fuck you. fuck you very very muuuuch!".

konuşmak

pek güzel bir yasemin mori şarkısı.

efes one love'da birileri güneş ışığı, sıcağı altında size bir şarkıyı çalıyor ve siz etkileniyorsanız, bir kerameti vardır mutlaka. ben de eve gelince nedir, ne değildir diye dinledim. tahminimden de iyi çıktı. "hem de yanardım, dönerdim. gün olurdu sönerdim. sabit kalsam olur mu?" doğru sözler zaten. hanım kızın rüküşlüğü çok tatlı bi de.
sözleri de şöyledir;

Bazen keserdim, biçerdim
Yakardım giderdim belli ki sorun bu.
Hem de yanardım, dönerdim
Gün olurdu sönerdim,
Sabit kalsam olur mu?

Zaten yıprandım, yırtardım
Gerekirse bağlardım ama hep geç olurdu.
Şimdi duruldum
Sana inanır dururdum
Bir de seni başıma taç yapardım.

Ben beni dinlemediM
sen Beni anlamadım,
Cevapsız soruların
Boynumda kolların, al senin olsun.
Sen beni yenemedin
Çünkü ben senle oynamadım.
Kurnaz oyunların, çıkmaz bu yolların
Al senin olsun.

Çünkü güzeldin üzerdin
EtrafTA dönerdin, ama gitmen kolaydı.
Düşününce geçerdim, bir Oh çekerdim,
Nasılsa tek kişilir bir oyun bu
Zaten yıprandım, yırtardım
Gerekirse bağlardım ama hep geç olurdu
Sonra yorardım, sorardım;
Sorun ne?
Benim de aklım var dolanan peşinde.

Ben beni dinlemediM,
sen Beni anlamadın
Cevapsız soruların
Boynumda kolların, al senin olsun.
Sen beni yenemedin
Çünkü ben senle oynamadım.
Kurnaz oyunların, çıkmaz bu yolların
Al senin olsun.

Dersin bugün,
Hergün yarın
Dersin bugün,
Her gün aynı.

gündelik hayat teorileri

şehir içi hatlarındaki vapur yanaşmak üzereyken iskelenin lastiklerine bir kez çarpıyor, vapurda ayakta olan topluluk aynı anda sendeliyor. vapurdaki herkesin sanki sarhoşluktanmış gibi sendelemesini düşünmek bir dakikalığına çok eğlenceli oluyor. evet oluyor.

not fair

çok edepsiz, aynı derecede de eğlenceli bir lily allen şarkısı.

"you're supposed to care,
but you never make me scream."

kadınların bir erkekte baktıkları ilk yer

beynin sol lobu.
özellikle sol. ciddiyim.

john donne

ölüme, "o kadar korkunç ve güçlü değilsin. krallar savaş başlatarak, çaresiz adamlar intihar ederek senin gücünü elinden alabilir. eğer uyku senin benzerinse ve bu kadar zevk veriyorsa, senden de büyük bir acı gelmez." diye kafa tutmuş ve aslında en çok korkanın kendisi olduğunu açıkça belli etmiş 17. yüzyıl şairi.
ölüm, gücünü ölenden alır, ona saldıran da korktuğu için saldırır zira.

günde iki bira

istatisliklere göre günde iki bira içen kişilerde damar tıkanıklığı olması ihtimali düşük değildir, kalbe iyi geldiğine dair hiçbir kanıt yoktur ve yemek borusu kanserini önlemez. ömrü uzatmaz, kemiklere zerre faydası bulunmaz.
fakat hiç de fena değildir.*

algıda seçicilik

biriyle konuşmayı bile önemli ölçüde riskli hale getirir, düşününce.

kurduğum cümlelerdeki kelimeleri karşımdaki kişinin hayatında kaç kez ve hangi durumlarda gördüğü ve nasıl algılayacağı kaygısı yaratır ki, evlerden ırak.

egosantrik

vapura yetişmek için koştururken, daha kalkmasına üç dakika olduğunu görüp, sanki 'vapur beni beklemiş' durumu.
küçükken yağmuru çok seviyorum diye, üzgün anımda başlayan şakırşukur yağmurun benim için yağdığından emin olmam.
tam tersi ya da. gündelik kaygı koşuşturmacasında üst üste gelen aksiliklerin insana bilinçli yapılıyormuş gibi gelen hissi.
halbuki hiçbir şeyin ya da durumla alakasız kimsenin kimseye kastı yok. özel bir iyi niyeti de.

ama ilk üç harfi ego olan bildiğim her şey gibi, koltuğunun altına kendince kanıtını da sıkıştırıp, kendiyle tıpatıp aynı şeyleri yaşayan daha milyonlarca insan olduğunu aklına dahi getir(e)meden, bir şeye (neye?) kafa tutma hali.

kafa karışıklığı

farkedene tatildir bu. suistimal edilmeden, iyi niyetli ihtimalle.
bildiğin, 'hocam kendimi iyi hissetmiyorum, yüzümü yıkayıp gelebilir miyim?'.
hüzne vakit kalmaz, gözyaşı sıkıştıramazsın geceye (iyi ihtimalle).

sağımdan solumdan iri canavarlar gibi geçen iett otobüsleri, karşıdan yürüyen adam tükürüyor yola. adamın hayatını kuruyorum kafamda, karısını dövmüş müdür hiç acaba. aynı anda özlediğim arkadaşımı aramak için elim çantama gidiyor, o gün girmediğim derslerin vicdan azabı takıntı gibi. takık gibi. takılmış.
aklı meşgul etmeye çalışırken, akıl gerçekten meşgule alıyor. kafa karışıyor. bilerek anahtarı almadan evden çıkar gibi. ya da tebeşir tozu yutarsın. öyle.
yürüyorsun ama, nereye? nasıl gidiyorsun. kaza olmuş dönüp bakmıyorsun. hızdan oldum olası ürkerim. ama böyle 'öğlen içilen üç bira kafasıyla araç kullanılmaz salak' diyorum. bir şeyler yanlış ama, müdahale etmekten çekiniyorum. sonra sorgulamalar. normali böyle mi acaba? anormal olduğunu sandığım, aslında olması gerekenmiş meğersem. 'sana biz şaka yaptık?!'. kamerayı bi tarafınıza sokup gidin mesela. el sallarım arkalarından ama işte. ssssssssaf.

kafa karışıklığı bence iyidir, dinleme-görme-okuma-duyma-anlama molası. okuduğumuzu anlayalım molası.

moda yolunda

1966 yılına ait bir "pazar sabahı kahvaltı esnasında ağza yeşil zeytin atarken hafif kalça sallayarak eşlik edilmesi uygun düşen" şarkı.

bir tuhaf hali var bilemiyorum, annemin doğumundan bir sene sonra kaydedilmiş mesela, 'jaket' diyor. sanki ben modaya gitsem şimdi, çiçekler salisede deli gibi açacak, herkes bize gülümseyerek bakacak ve ben sevgilimle dansedicem. hem muzip hem aşkla. ne tatlı sesi varmış bu kadının.

ama

yok.

varlığı anlamsız. en öznellerinden bu zaman, anlamsız.
mazereti, bahanesi, geçerli sebebi yok.
olmalı mı olmamalı mı değil, olmamalı.
anca böyle. "ama" demezken daha dik, daha kuvvetli ama; ama, derken daha mı kendinden?
fazla da uğraşmamak lazım. zaten bağlaç nihayetinde*.

sözlükçülerin my brute sayfaları

ondan bundan dayak yiyerek gelişen kızım, buyrun buyrun siz de dövebilirsiniz:
http://peevish.mybrute.com/

bu da kızıma pupil olsun diye yarattığım fakat daha level 2'deyken 12 gibi hayvani bir strength puanına sahip yiğidim. ondan çok şey bekliyorum.
http://hasanismail.mybrute.com/